Вопрос |
Ответ |
çıkmak, anlaşılmak, görünmek/göstermek, bulunmak Orada olmadığını kanıtlayabilir misin? начать обучение
|
|
The new treatment has proved to be very effective. Can you prove that you weren't there?
|
|
|
Beni görmeyi beklemiyordu. начать обучение
|
|
He didn't expect to see me.
|
|
|
kastetmek, demek istemek, demek, anlamına gelmek demek istemek, kasdetmek начать обучение
|
|
I didn't mean that as a criticism. The red light means stop.
|
|
|
geçmek, karşıdan karşıya geçmek Yolun karşısına geçmek için iyi bir yer değil. начать обучение
|
|
It's not a good place to cross the road.
|
|
|
yapmak, oluşturmak, yaratmak, meydan gelmesini sağlamak Kar, daha fazla sorun yarattı. начать обучение
|
|
The snow created further problems.
|
|
|
yemek pişirmek/hazırlamak Eti yağda ve baharatlarda pişirdi. начать обучение
|
|
She cooked the meat in oil and spices.
|
|
|
acı çekmek, ıstırap duymak, katlanmak, mustarip olmak ... dan/den acı çekmek/çok çekmek Hayvanların acı çektiğini görmeye dayanamıyorum. начать обучение
|
|
suffer from sth I can't bear to see animals suffering.
|
|
|
karşılaştırmak, mukayese etmek, kıyaslamak Öğretmenler her zaman beni / kız kardeşimle karşılaştırıyor. начать обучение
|
|
The teachers are always comparing me with/to my sister.
|
|
|
şikayet etmek, yakınmak, dertlenmek Pek çok insan gürültüden şikayetçi oldu. начать обучение
|
|
complain about st to sb Lots of people have complained about the noise.
|
|
|
Bana yalan mı söylüyorsun? начать обучение
|
|
|
|
|
dökmek, doldurmak, koymak, akıtmak, boşaltmak Sütü bir sürahiye döktüm. начать обучение
|
|
I poured the milk into a jug.
|
|
|
Sarayın tamamlanması 15 yıl sürdü. начать обучение
|
|
The palace took 15 years to complete.
|
|
|
özlemek, hasretini çekmek kaçırmak; yetişememek Kendine ait bir odası olmasını özlüyor. начать обучение
|
|
I missed my class this morning. He misses having a room of his own.
|
|
|
şaşırtmak, gafil avlamak, hayrete düşürmek süpriz Tuhaf sorusu onu şaşırttı. начать обучение
|
|
His strange question surprised her.
|
|
|
tatmak, tadı olmak, tadabilmek; tadını alabilmek, ... tadında tat, lezzet, ... tadında •Bu sosun tadı tuhaf. •İçindeki sarımsağı gerçekten tadabilirsiniz/tadını alabilirsiniz. начать обучение
|
|
It tastes of chocolate. •This sauce tastes strange. •You can really taste the garlic in it.
|
|
|
gerekmek, beklenmek; ... ması/mesi lazım; ... acak/ecek olmak *Bu ilaçların ağrıyı azaltması gerekiyor. Sanırım haberleri zaten duymuşsunuzdur? начать обучение
|
|
be supposed to do sth *These drugs are supposed to reduce the pain. I suppose that you've already heard the news?
|
|
|
varsaymak, sanmak, farzetmek sorumluluğu, kontrolü üstlenmek, üzerine almak *Grubun sözcüsü rolünü üstlendi. Eve gittiğimde her şey sessizdi, bu yüzden senin dışarı çıktığını düşündüm. начать обучение
|
|
He has assumed the role of spokesman for the group. Everything was quiet when I got home so I assumed that you had gone out.
|
|
|
doğrulamak, teyit etmek Nükleer silahlarla ilgili görüşlerini destekliyor musunuz? начать обучение
|
|
There's no evidence to support his story. Do you support their views on nuclear weapons?
|
|
|
yakışmak, uygun, uygun olmak, eşverişli olmak, doğru ve kabul edilebilir olmak takım elbise, kostüm, tayyör, kıyafet Yeşil size gerçekten çok yakışıyor. начать обучение
|
|
|
|
|
uymak, tam ölçüsünde olmak sıkıştırmak, yerleştirmek, uydurmak, uydurmak, koymak, yerleştirmek •Bu kavanoza uyacak kapak bulamıyorum. •Polis tanımına uyuyor. начать обучение
|
|
How many people can you fit in your car? •I can't find a lid to fit this jar. •She seems to fit the police description.
|
|
|
yemin etmek, and içmek, söz vermek küfretmek, sövmek *Öğretmene küfrettiği için eve gönderildi. Doğruyu söyleyeceğime yemin ederim. начать обучение
|
|
He was sent home because he swore at the teacher. I swear to tell the truth.
|
|
|
niyet etmek, niyetlenmek, tasarlamak ayır(ıl)mak; ... için düşün(ül)mek *Kitap, İnternet hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyen herkes için hazırlanmıştır. Onu tekrar görmeye niyetim yok. начать обучение
|
|
be intended for sb *The book is intended for anyone who wants to learn more about the Internet. I don't intend seeing him again.
|
|
|
emretmek, buyurmak, komuta etmek, yönetmek, emir komuta etmek komuta, kontrol, emir, buyruk, komut, talimat *Jones komuta ediyordu •Silahlı kuvvetlere komuta etti. •Subay adamlarına ateş etme emri verdi. начать обучение
|
|
Jones was in command •He commanded the armed forces. •The officer commanded his men to shoot.
|
|
|
tırmanmak, tırmanarak girmek/çımak/geçmek (fiyat, sayı, miktar) artmak, tırmanmak Ampulü değiştirmek için bir sandalyeye çıktı. начать обучение
|
|
He climbed up on a chair to change the light bulb.
|
|
|
Cumartesi günü seninle parti hakkında sohbet etmek istedim. начать обучение
|
|
I wanted to chat to you about the party on Saturday.
|
|
|
sebep, neden Kasırga geniş çapta hasara neden oldu. начать обучение
|
|
She died of natural causes. The hurricane caused widespread damage.
|
|
|
Bu kadar hızlı sürmesi beni korkutuyor. начать обучение
|
|
It frightens me when he drives so fast.
|
|
|
tahmin etmek, tahminde bulunmak tahmin Ölü sayısı yüz olarak tahmin ediliyor. начать обучение
|
|
The number of dead is estimated at a hundred.
|
|
|
münakaşa etmek, kavga etmek, atışmak, tartışmak, ağız dalaşına girmek, münakaşa etmek tartışma, münakaşa, ağız kavgası, kavga Bütün sabah annesiyle tartışıyordu. начать обучение
|
|
She'd been quarrelling with her mother all morning.
|
|
|
bir fikri tartışmak, nedenler öne sürmek *Vergi indirimlerini savundu / aleyhini savundu. •Ailem her zaman para hakkında tartışır. •Çocuklar, birbirinizle tartışmayı bırakır mısınız? начать обучение
|
|
She argued for/against tax cuts. •My parents are always arguing about money. •Kids, will you stop arguing with each other?
|
|
|
kaldırmak, havaya kaldırmak kalkmak, kaybolmak, yok olmak, dağılmak Bebeği kaldırdı ve sandalyesine koydu. начать обучение
|
|
By noon the fog had lifted and the day turned hot. She lifted the baby up and put him in his chair.
|
|
|
William şapkasını kaldırdı ve ona gülümsedi. начать обучение
|
|
William raised his hat and smiled at her.
|
|
|
sözünü kesmek, lafa karışmak Çalışmaya çalışıyordum ama çocuklar sözümü kesiyordu. начать обучение
|
|
I was trying to work but the children were interrupting me.
|
|
|
takdim etmek, tanıştırmak, tanıtmak (konşumacı) sunmak, takdim etmek, anons etmek ortaya koymak, göstermek, tanıtmak, ilk kez kullanılmak *CD çalarlar ilk olarak 1983'te tanıtıldı. Emma kendini tanıttı ve el sıkıştılar. начать обучение
|
|
CD players were first introduced in 1983. Emma introduced herself and they shook hands.
|
|
|
yargılamak, yargıya/karara varmak, karar vermek yargıç, hâkim •Doğruyu söyleyip söylemediğini yargılayamıyorum. •Suçlu / deli olarak değerlendirildi. начать обучение
|
|
•I can't judge whether he's telling the truth or not. •He was judged guilty/insane.
|
|
|
tavsiye etmek, salık vermek Buluşmanın evinde yapılmasını önerdi. начать обучение
|
|
He suggested having the meeting at his house.
|
|
|
önermek, teklif etmek *Bana bir taksi tutmayı teklif etti. Bana bir iş teklif ettiler. начать обучение
|
|
He offered to get me a cab.
|
|
|
istemek, tercih etmek, arzu etmek Köpekleri kedilere tercih ederim. начать обучение
|
|
|
|
|
şaka/espri yapmak, dalga geçmek, gırgır yapmak çocuk начать обучение
|
|
|
|
|
şaka, espri, fıkra Her zaman kocasının yemekleri hakkında şaka yapar. начать обучение
|
|
She always jokes about her husband's cooking.
|
|
|
Şakalarıma asla gülmezsin. начать обучение
|
|
You never laugh at my jokes.
|
|
|
начать обучение
|
|
|
|
|
haykırmak *İsmini haykırdım ama beni duymadı. Kızgındım ve ona bağırdım. начать обучение
|
|
shout out *I shouted out her name but she didn't hear me. I was angry and I shouted at him.
|
|
|
Sen yol göster ve biz takip edeceğiz. начать обучение
|
|
You lead and we'll follow.
|
|
|
ütülemek Onların işi giysileri ütülemek. начать обучение
|
|
Their job is to iron clothes.
|
|
|
duman Günde otuz sigara içiyor. начать обучение
|
|
She smokes thirty cigarettes a day.
|
|
|
tatmin etmek, doyurmak, karşılamak, gidermek ikna etmek, inandırmak, için rahat ettirmek, tatmin etmek 31 çeşit dondurma satıyorlar - herkesi tatmin edecek kadar! начать обучение
|
|
I satisfied myself that I had locked the door. They sell 31 flavours of ice cream - enough to satisfy everyone!
|
|
|
•içermek, kapsamak, içine almak •...-e/-a dahil olmak dahil etmek, katmak, yer vermek, katılmasına müsaade etmek *Yerel sakinler ilk planlama tartışmalarına dahil edildi. •Fiyata uçuşlar ve üç gecelik konaklama dahildir. •Fiyat, uçuşlar ve üç gecelik konaklamayı da içerir kapsar. начать обучение
|
|
be included in *Local residents were included in the initial planning discussions. •The price is included in flights and three nights' accommodation. •Also The price includes flights and three nights' accommodation.
|
|
|
ihitva etmek, içine almak Ona içinde elmas yüzük içeren bir kutu verdi. начать обучение
|
|
Does this drink contain alcohol? He gave her a box containing a diamond ring.
|
|
|
(resmî olarak) davet etmek, rica etmek, bildirmek Bizi düğüne davet ettiler. начать обучение
|
|
I was invited to appear on television. They've invited us to the wedding.
|
|
|
umursamak, aldırmak, ilgilenmek, ihtimam göstermek, gözetmek Çevreye çok önem veriyor. начать обучение
|
|
He cares deeply about the environment.
|
|
|
ilgilendirmek, ilgisini çekmek, merakını uyandırmak •ilgi, alaka •ödenen faiz •ilgilenmek *Sarah sadece erkekler, müzik ve kıyafetlerle ilgileniyor. Tarih beni pek ilgilendirmiyor. начать обучение
|
|
be interested in *Sarah's only interested in boys, music, and clothes. History doesn't really interest me.
|
|
|
ait olmak, bir yere, bir şeye ait olmak doğru yerde olmak Oraya ait olduğumu hiç hissetmedim. начать обучение
|
|
That chair belongs in the dining room. I never felt that I belonged there.
|
|
|
dayandırmak, bir şeyi birşeye dayandırmak, atfetmek, dayanmak bir yerde görevli olmak, görevlendirilmek, belli bir yerde çalışmak Son TV dizisi gerçek bir hikayeye dayanıyor. начать обучение
|
|
be based at/in, etc *The company is based in Geneva. Her latest TV serial is based on a true story.
|
|
|
ilgilendirmek, alakadar etmek endişelendirmek, canını sıkmak, kaygılandırmak, tasalanmak Çevre sorunları hepimizi ilgilendiriyor. начать обучение
|
|
What really concerns me is her lack of experience. Environmental issues concern us all.
|
|
|
начать обучение
|
|
The meeting has been cancelled.
|
|
|
Bütün mektuplarını yaktım. начать обучение
|
|
|
|
|
On sekiz yaşında sigara içmeye başladı. начать обучение
|
|
He started smoking when he was eighteen.
|
|
|
начать обучение
|
|
|
|
|
tekme atmak, tekmelemek, tepmek •Kapıyı kırmaya çalıştılar. •Onlara tekme attım ve yardım için çığlık attım. начать обучение
|
|
•They tried to kick the door down. •I kicked at them and screamed for help.
|
|
|
atlamak, sıçramak, hoplamak, zıplamak, atlamak Kütüğün üzerinden atladım. начать обучение
|
|
|
|
|
aktarmak, nakletmek, transfer etmek Daha sonra başka bir hastaneye nakledildi. начать обучение
|
|
She was later transferred to a different hospital.
|
|
|
ameliyat etmek, çalışmak, çalıştırmak, işlemek, işletmek işlemek, işletmek, faaliyet göstermek, faaliyette bulunmak •Makineyi kullanmak için eğitim almış olmanız gerekir. •Onu ameliyat etmek zorunda mıydılar? начать обучение
|
|
•You have to be trained to operate the machinery. •Did they have to operate on him?
|
|
|
Ömür boyu hapsedilmeyi hak ediyor. начать обучение
|
|
He deserves to be locked up for life.
|
|
|
belirlemek, saptamak, tespit etmek The doctors are still unable to determine what is wrong. Doktorlar hala sorunun ne olduğunu belirleyemiyor. начать обучение
|
|
The doctors are still unable to determine what is wrong.
|
|
|
tasvir etmek, anlatmak, betimlemek, tanımlamak •Komşular onu utangaç, sessiz bir kız olarak tanımladı. •Gördüklerimi anlatmaya çalıştım. начать обучение
|
|
•Neighbours described her as a shy, quiet girl. •I tried to describe what I had seen.
|
|
|
göstermek, kanıtlamak, ortaya koymak çalışmasını/işleyişini göstermek *Yeni yazılımın nasıl kullanılacağını gösterdi. Anket, turizmin olumlu faydaları olabileceğini açıkça gösteriyor. начать обучение
|
|
*She demonstrated how to use the new software. The survey clearly demonstrates that tourism can have positive benefits.
|
|
|
начать обучение
|
|
She's dancing with Steven.
|
|
|
yıkmak, yok etmek, yerle bir etmek Yangında pek çok sanat eseri yok oldu. начать обучение
|
|
Many works of art were destroyed in the fire.
|
|
|
bir şeyi kırmak ya da zarar vermek zarar, ziyan, yaralama Fırtınada birçok bina hasar gördü. начать обучение
|
|
Many buildings were damaged in the storm.
|
|
|
zarar vermek, incitmek, üzmek zarar, ziyan Neyse ki kazada kimse zarar görmedi. начать обучение
|
|
Alan would never do anyone any harm. Thankfully no one was harmed in the accident.
|
|
|
harap etmek, yıkmak, mahvetmek, berbat etmek (maddî olarak) mahvetmek, yıkıma sebep olmak, batırmak, iflâs ettirmek Geç kaldılar ve yemek mahvoldu. начать обучение
|
|
They were late and the dinner was ruined.
|
|
|
reddetmek, izin vermemek, yoksun bırakmak Bunları söylediğini asla inkar etmedi. начать обучение
|
|
He never denied that he said those things.
|
|
|
bildirmek, bilgi vermek, haber vermek bir şey hakkında birine bilgi vermek Bize ayrılmamız gerektiğini söyledi. начать обучение
|
|
He keeps his parents informed of his whereabouts. He informed us that we would have to leave.
|
|
|
ısrar/inat etmek, direnmek, diretmek ısrar etmek, diretmek, şiddetle talep etmek •Mia, kendisinin ve Carlo'nun sadece arkadaş oldukları konusunda ısrar etti. •Okul, öğrencilerinin iyi davranması konusunda ısrar ediyor. начать обучение
|
|
•Mia insisted that she and Carlo were just friends. •The school insists on good behaviour from its students.
|
|
|
karıştırmak; birleşmek, birleştirmek, karmak kaynaşmak, karışmak; anlaşmak Bir macun oluşturmak için tozu suyla karıştırın. начать обучение
|
|
She enjoys going to parties and mixing with people. Mix the powder with water to form a paste.
|
|
|
ortaya çıkmak, görünmek, gözükmek, gözükmeye başlamak •Hikaye tüm büyük gazetelerde yayınlandı. •Aniden kapıda belirdi. начать обучение
|
|
•The story appeared in all the major newspapers. •He suddenly appeared in the doorway.
|
|
|
... gibi kokmak; ... kokusunu vermek Sanırım yanan bir şeyin kokusunu alabiliyorum. начать обучение
|
|
smell of/like I think I can smell something burning.
|
|
|
İstasyona en son varan bizdik. начать обучение
|
|
We were the last to arrive at the station.
|
|
|
kalkışmak, girişmek, teşebbüs etmek, saldırmak teşebbüs, girişim, deneme Bir pencereden kaçmaya çalıştı. начать обучение
|
|
He attempted to escape through a window.
|
|
|
saklanmak, gizlenmek *Kaçtı ve bir ağacın arkasına saklandı. Parayı bir vazoya sakladım. начать обучение
|
|
*She ran off and hid behind a tree. I hid the money in a vase.
|
|
|
bahse girmek, iddiaya girmek iddia ediyorum, eminim ki •Atlara oynadığı tüm parasını kaybetti. •Haklı olduğuma ona bir dolar bahse girdim. начать обучение
|
|
I bet that he's forgotten my birthday again. •He lost all his money betting on horses. •I bet him a dollar that I was right.
|
|
|
•bomba •hızlı bir şekilde hareket etmek, acele ile hareket etmek Fabrikalar savaş sırasında bombalandı. начать обучение
|
|
A car came bombing down the road. The factories were bombed during the war.
|
|
|
patla(t)mak, infilâk et(tir)mek aniden çığlık atmak, bağırmak, küplere binmek Bombalardan biri patlamadı. начать обучение
|
|
One of the bombs did not explode.
|
|
|
Dişçiye gitmekten nefret ediyor. начать обучение
|
|
He hates going to the dentist's.
|
|
|
•Trafik nedeniyle geciktim. •Ayrılışınızı gelecek haftaya erteleyebilir misiniz? начать обучение
|
|
•I was delayed by traffic. •Can you delay your departure until next week?
|
|
|
itaat etmek, söz dinlemek, uymak O emri verdi ve biz de itaat ettik. начать обучение
|
|
He gave the command, and we obeyed.
|
|
|
keşfetmek, bulmak, ortaya çıkarmak Ceset bir çukurda bulundu. начать обучение
|
|
The body was discovered in a ditch.
|
|
|
güvenmek, güven duymak, itimat etmek •inanmak, güvenmek, itimat etmek •güvenerek vermek/söylemek, emniyet etmek •Ablam ona güvenmemem konusunda beni uyardı. •Arabamla ona güvenmezdim. начать обучение
|
|
• trust sb to do sth • trust sb with sb/sth •My sister warned me not to trust him. •I wouldn't trust him with my car.
|
|
|
yolculuk etmek, seyahat etmek, gezmek İş için yurt dışına çok seyahat etmesi gerekiyor. начать обучение
|
|
He has to travel abroad a lot on business.
|
|
|
dönüşmek, dönüştürmek *Peki bu teori pratik politikaya nasıl dönüştürülür? Kitap şimdi İspanyolcadan ondan fazla dile çevrildi. начать обучение
|
|
*So how does this theory translate into practical policy? The book has now been translated from Spanish into more than ten languages.
|
|
|
yük начать обучение
|
|
•Bring the car up to the door and I'll start loading up. •to load the dishwasher/washing machine
|
|
|
depolamak, stok yapmak, saklamak, depo etmek dükkan, mağaza Tavan arasında bir sürü eski kıyafetimiz var. начать обучение
|
|
We have a lot of old clothes stored in the attic.
|
|
|
dokunmak, el sürmek, değmek Onlara bakabilirsiniz ama lütfen dokunmayın. начать обучение
|
|
You can look at them but please don't touch them.
|
|
|
iddia etmek, ileri sürmek talep etmek, sahiplenmek, hak iddia etmek Köpeğin kendisine saldırdığını iddia etti. начать обучение
|
|
She claimed that the dog attacked her.
|
|
|
kızgınlıktan sonra yumuşamak, erimek; sevgi hissetmek Güneş kısa sürede havuzdaki buzu eritti. начать обучение
|
|
When he smiles at me, I just melt. The sun soon melted the ice on the pond.
|
|
|
cezalandırmak, ceza vermek Bu suçlardan dolayı ağır şekilde cezalandırılmaları gerekir. начать обучение
|
|
They must be severely punished for these crimes.
|
|
|
tekrar söylemek, aktarmak начать обучение
|
|
I've got some news for you but you mustn't repeat it to anyone.
|
|
|
enine boyuna düşünmek, dikkatle değerlendirmek •Ameliyatı düşündünüz mü? •Yeni bir araba almayı düşünüyoruz. начать обучение
|
|
•Have you considered surgery? •We're considering buying a new car.
|
|
|
kabul etmemek, reddetmek, işe/kursa almamak •Amerika Birleşik Devletleri hükümeti teklifi reddetti. •Cambridge Üniversitesine başvurdum ama reddedildim. начать обучение
|
|
•The United States government rejected the proposal. •I applied to Cambridge University but I was rejected.
|
|
|